Pages


7 Aralık 2009 Pazartesi

geçti gitti, hamdolsun..

üşengeçlik başa dert.. geçen sene üç ay eksikle bile daha fazla yazı yazmışım.. belki de geçen sene daha boştum :)

cuma günü evimizi, mutfakta patlayan bir boru yüzünden, su bastı..
tam yattığımız sıraydı, gece 1 civarı.. birden şakır şakır sesler gelmeye başladı.. ani bastıran yağmur zannetik.. merakla hayati cama gitti ki ne gezer.. sonra ben içeri koştum tabi.. mutfak lavabosunun altından fışkıran tazyikli su hole de taşmaya başlamış.. o anda "hayati koşşş" diye bastım çığlığı :) apar topar dışarıdaki vanadan kapatmaya çıktı ama 4 daireninki bir arada olduğu için bizimkini ikide bir sönen lambalardan bulması biraz zaman aldı.... ben, moralim bozulduğu için başladım ağlamaya :) misafir odasına geçmesin diye, kapısının önünü kapattım hemen.. aynı şekilde oturma odasının da ama zaten oraya girmiş çoktan.. o panikle insan nereye koşturacağını şaşırıyor, nereyi engellesem diye uğraşıyor..
tam o sıralarda karşı dairemizdeki komşu da misafirlerini uğurluyormuş.. bizdeki telaşeyi görünce ailecek yardıma geldiler, sağolsunlar.. onların evvelce başına böyle bir olay gelmiş olduğu için, neler yapmak gerektiği konusunda daha bilinçlilerdi tabiiki.. halıları rulo yaptı erkekler, balkondan sallandırdılar, suyu süzülsün diye.. paspaslarla, havlularla suyu çekip boşalttık, kovalara... 1 saat falan sürmüştür, herhalde.. camları da açtık, sabaha kadar kurusun diye bıraktık..

tekrar yattığımız da saat 3'e geliyordu..

çok zormuş ama biz büyük bir felaketten resmen kıl payı döndük.. çok şükür.. ya biz uyurken olsaydı da evin heryerine yayılsaydı.. eşyalar, parkeler herşey mahvolurdu..

çok şükür Rabbim çok şükür..

3 Aralık 2009 Perşembe

tersine tebbet

bugün birşeyler tersine gidiyor, hayrolsun..
sinirlerim tepemde..

tezle ilgili bugün yazdığım kısım, laptopla ilgili problemden dolayı silindi gitti.. aslında kurtarılmış olması lazım, n'oldu anlamadım!!
yine tezle ilgili aradığım bazı dökümanları sanırım taşınma esnasında kaybetmişim.. evi didik didik aradım yok!! olsaydılar şimdi çok işime yarayacaktı..

zaten bunların yanında gerisi vesaire kaldı...
affff Allah'ım..

25 Kasım 2009 Çarşamba

merak

"İkinci anneannemin deyişiyle, “üstünden çok uyku geçti”ği için ancak bunlar geliyor aklıma." demiş İb.ra.him Pa.şalı..

ben çok rüya görürüm, o yüzden mi acaba bu unutkanlığım..

yalan dünya

yıllar oldu.. bir gece radyo dinlerken (sanırım radyo7 idi, marmara fm da olabilir) çalmıştı, bu aşağıdaki şarkı.. en üstteki versiyonuydu, benim dinlediğim.. o zaman çok hoşuma gitmişti.. ama kim söyler, şarkının adı nedir, hakkında hiç bir şey bilmiyordum..

sonra tevafuken karşılaştım geçenlerde.. şimdilerde söyleyeni meşhur olmuş türkiye'de.. yıl.dız(yul.duz) us.ma.nova imiş.. belki şarkının kendisi de meşhur olmuştur.. pek radyo dinlemediğim ve tv. miz olmadığı için bilemiyorum..




bu versiyon hala benim favorim..



bu türkiye'de çıkan albümdenmiş..



bu da enstrümental.. sanırım hüs.nü şen.len.dirici'li..

videolu olmasa daha iyiydi ama elimden bu kadarı geliyor.. bu şarkı burdan mandalin'e gelsin ;)
sıkıntı bastı yine..

burayı kapatasım var!!

22 Kasım 2009 Pazar

dumansız hayat, oh ne rahat.

evvelde kışın, çınaraltına gittiğimiz vakit, duman altı olduğu için doğru düzgün oturamıyorduk.. pasif içici olmak zorunda kaldığımız gibi bir de çıkınca üstümüz başımız leş gibi kokuyordu..

oysa bu akşam, şöyle rahat rahat gönlümüzce oturduk, sonra da misler gibi çıkıp evimize döndük :)

şimdiki hükûmetin, bizim için yaptığı en önemli icraatlerden biri de, işte budur!!

***
dışarıda ne sis var ama, çınar altındayken karşı yakanın ışıklarını görebilmek mümkün olmadı.. o derece yani..

18 Kasım 2009 Çarşamba

"bir nefes sıhhat, istiyorum"

artık neye yemek için elimizi atsak zararlı..

sebze-meyve desen genetiği değiştirilmiş..
balık.. kirli deniz sularından dolayı zehirli madde taşıyorlar.. konserve ton balığı yüksek miktarda civa içeriyormuş..
tavuk eti.. suni yemle beslenip, hatta gece dahi ışık yakmak suretiyle hızlı şekilde büyütülüyor..
kırmızı et.. ha kezâ..
hazır gıdalar, konserveler, içecekler.. koruyucu madde içeriyorlar.. kansere sebebiyet veriyor..

vs vs.. saymakla bitmez..

bunları geçtim, enerji tasarruflu ampuller bile radyasyon yayıyormuş.. kablosuz modem'in zararlarından bahsediliyor.. Dünya Sağlık örgütü'nün yaptığı 10 yıllık araştırmanın sonucunda "cep telefonu kullanımının üç tür beyin tümörü ve bir tür tükürük bezi tümörüyle ilişkili olduğu ortaya çıktı" deniyor..

sonuç olarak biz nerede yaşayacağız- ne yiyip ne içeceğiz??

"dünyanın çivisi çıktı" deniyor ya hani, aynen öyle! ilerlemeden kastımız hayatımızı berbat hale getirmek olmuş.. yaşam kalitemizi yükselttiğimizi zannerderken düşürüyoruz farkında olmadan.. hergün bir kanser vak'ası duyar oldum.. öyle de zor bir hastalık..

bu zaman ahirzaman.. sonumuz hayrola!

13 Kasım 2009 Cuma

geçen günlere kısa özet

Teyzem Almanya'dan gelmişti 15 gün önce,direk Bursa'ya geçmişti.. hafta başında da İstanbul'a geldi, annemlere.. ben de gittim, hoşbeş-sohbet-muhabbet çok güzel geçti.. teyzemin yeri başkadır bizde..

salı akşamı saat 01:05'de zannetiğimiz uçağına biz götürdük, bagajları vereceğimiz sırada görevli Köln uçağın kapılarının kapandığını söyledi.. şaşırdık.. oysa bizim bildiğimiz vakte daha 2 saat vardı.. meğer uçağın kalkış vakti 10:50 imiş, orada olma vakti değil.. kısacası bilet yandı, yenisi alındı, ertesi gün uğurladık teyzemi..

bilet internetten alınmıştı ve hiç bir açıklaması olmadan üç tane saat yan yana yazılmıştı.. 10:50 01:05 03:15 şeklinde.. hepsinin arasında iki saat olunca haliyle teyzem de fazla düşünmeden 1'i kalkış 3'ü de iniş vakti olarak bellemiş.. nasip işte, teyzemin bende kalmasını çok istiyordum ama fırsat olmamıştı, demek çok istemişim ki nasip etti Allah :)

buarada; kolonya kelimesi Almanya'nın Köln şehrinden geliyormuş.. yani kolonya Köln demek yada Köln kolonya ;)

***
çarşamba günü isam'a gittim, bir hocamızla tezimin gidişatı hakkında görüşmek amacıyla.. yanımızda başka bir hoca daha vardı.. bana neden latinize yapmadığımı sordular, sırf latinize etmek bile başlı başına bir tez olabilirmiş, şaşırdılar.. fakat danışman hocam istememişti.. ayrıca ne yapabileceğim konusunda kendisi pek yardımcı da olmadığı için ve beni "ne yapacağın sana kalmış, o senin tezin" şeklinde sözlerle başından savdığı için - ki ben böyle algılıyorum, böyle düşünüyorum- ona çok kızgınım.. isam'da görüştüğüm hocadan Allah razı olsun.. bana pek çok fikir verdi ve cesaretlendirdi bu konuda.. yeniden tezimin gidişatı değişti malesef vakit kaybından başka bir şey olmadı kısacası.. geçen vakte mi yanayım, heba olan emeklerime mi!!

29 Ekim 2009 Perşembe

eski günlerin hatırına

bugün uzun zamandan beri görüşmediğim bir arkadaşı aradım.. 2 yıl olmuştur sanırım.. en son düğünüme davet etmek için aramıştım..

dün gece rüyamdaydı.. uyandığımda çok karışık olduğu için rüyamı ve diğer kişileri çok net hatırlayamasam da onu hatırlamam nasıl olduğuna dair merakımı da kamçıladı.. aslında kaç kere aramış olmama rağmen haberleşme konusunda çok vefasız olduğu için tekrar aramayacaktım ama kendini arkadaş çevresinden soyutlamasında ailesinin de etkisi olduğunu düşündüğümden evine telefon açtım, konuştuk biraz..

görüşelim, dedim
nasıl, dedi
bana gel, dedim
izin vermezler, dedi
dışarıda görüşelim, dedim
o da olmaz, dedi
toplanıp bir arkadaşa gideceğiz, oraya gel, dedim
ona da izin vermezler, dedi
biz size gelelim bari, dedim sonunda :)

diplomasını almamış.. okula gidersen almak için haber ver, orada görüşelim hiç olmazsa, dedim
inşallah, dedi...

nasip.. ev numaramı aldı.. cep telefonunu kullanmadığı için numarası kapanmış.. bakalım arayacak mı.. kim bilir ne zamaaann..

daha lisans yıllarında, biz arkadaşlarla bazen toplanır öğle yemeğini okulun dışında yerdik yada gezmeye bir yere giderdik.. o çok ısrar ettiğimiz zamanlarda bile gelmezdi, babası izin vermiyor diye..evden okula- okuldan eve.. babası polis olduğu için çok olay gördüğünden midir yoksa başka bir sebebi mi vardır bilmem, ailesi dış dünyaya dair sadece okula gitmesine izin verirdi..
başka hiç bir yere.. telefonda "nasılsın" diye sorduğumda da "n'apayım, hep evdeyim" dedi...

sınav sabahları ders çalışma işini son dakikaya bırakmış B. ve ben; düzenli çalıştığı için, ona tabiri caizse yapışır, bütün konuları anlattırırdık.. Allah razı olsun kırmazdı ve bizim için erken gelirdi..


uzun süredir konuşmayınca ortak konular da azalıyor haliyle.. " 'ay h....a' dedi, her zaman hitab ettiği şekilde, konuşacak konu bulamıyorum" :) konuşmaya devam etmek ister bir ses tonuyla söyledi ama bunu.. bulduk bir şeyler halleştik..

aramam çok hoşuna gitti, mutlu oldu elbette.. herkes aranmaktan- sorulmaktan hoşlanır-hoşlanıyor.. 'ammavelakin' arayıp-sormak gibi bir haslet de herkeste bulunmuyor malesef..

ben genelde bir iki arıyorum, baktım aramıyorsa o kişi, ben de aramıyorum.. biraz kinci miyim ne :))

evet sevgili arkadaşlar, kısacası irtibatı koparmayalım ;)

***
reyhan izmirden gelmişti.. dün de kahvaltıya bana geldi.. sağolsun umre'den benim için güzel ciciler getirmiş.. yaklaşık 3 aydır görüşmediğimiz için özleşmişiz.. yanan yeşil ışığı kaçırmamak için apar topar ayrılsak da:) ayrılmak zor oldu elbette.. daha konuşacaklarımız bitmemişti..

***
okul sona erince herkes bir yana dağılıyor.. eski günler özleniyor..

şimdi sırada mandalin var..
bekliyorum :)

20 Ekim 2009 Salı

bismillah: hat kursuna başladım..

"fakat daha ilk saat itibariyle sıkılıp, acaba bıraksam mı diye düşünmeye başladım..
gerçekten çok emek isteyen, gönül isteyen, sabır isteyen bir iş.. ki kolayca pes etmeyesin..
gelgelelim ben halihazırdaki halet-i ruhiyemle her an firar edebilirim, bu uzuun yolculuktan..
saatlerce bir harf üzerinde çalışıp hâlâ beceremiyor olmak, moral bozucu..


ya nasip.. ya kısmet.."

geçen hafta gitmedim.. bu hafta da gidemeyeceğim sanırım..
yattı bu iş!
gibi sanki... 2 kasım

16 Ekim 2009 Cuma

vefat haberleri üst üste..

önce merve'nin babası melda'nın dedesinin vefat haberini aldık.. onun etkisini atlatamadan daha, fakültemizin 2 yıl önce emekli olmuş hocalarından prof. dr. İbrahim Canan'ın üzücü bir trafik kazasında vefat etiğini öğrendik, geçen gün..

fani dünya.. ölüm kendisi sürekli hatırlatıyor..

beyin kanseri olan amcanın hastalığı -ki söylediklerine göre fazla ömrü kalmamış, aylarla sınırlı-ve vefatlar üstüste gelince insan ister istemez ölüm hakkında daha çok düşünmeye başlıyor..

ölümden korkuyor muyum???

aslında hayır.. merak ettiğim bir tecrübe.. bambaşka bir dünyanın kapıları açılıyor elhasılı..
ahh bir de amellerime güvenebilsem..

Ahmet Turan Alkan bir yazısında der ki:
"Hayattaki ölümün acısına yaslanarak bakıldığında 'ölümün öteki yüzü' görünmüyor. Oysa öteki yüzde, ölümdeki hayat var; 'Dünyanın sıkıntısı, dağdağa ve boğucu havasından sıyrıl! Yitirdiğin cennete ve ruhun asıl yurduna dön!' deniliyor. Bu hitaba kulak verenler içinse, ölüm; bir iltifat çağrısına ve aslî mekâna bir davetiyeye dönüşüyor."
n.f.k.'nın dilinden ise, bir başka güzel mana bululuyor ölüm:
"ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber"


ölümle kopmayacak olan dünya-ukba bağını ise Efendimiz (s.a.v.)'in şu anlamlı hadis-i şerifinde açıkça görmek mümkün:

“İnsanoğlu öldüğü zaman amel defteri kapanır. Ancak üç şey müstesnâ: İlki sadaka-i câriye, yani hayrı devam eden iyilikler, ikincisi insanlara yararlı cinsten ilim ve nihâyet kendisine dua eden hayırlı evlat."

***
Rabbim hayırlı uzun bir ömürde güzel ameller işleyerek güzel ölümü ,Mevlânâ hazretlerinin ifade ettiği biçimde bir "şeb-i arus" yaşamayı ve sevdiklerimizle o alemde de yeniden bir araya gelebilmeyi nasip etsin, inşallah..

9 Ekim 2009 Cuma

inna lillah..

dün sabah hayati işe giderken beni de tepeören'e bıraktı.. tam kapıya geldik ki, yavruykenden beri bekçinin oğlu ikram'ın çok severek bakıp büyüttüğü köpek, ezilmiş.. ve olay daha çok yeni olduğu için henüz kaldırmamışlardı.. sabah sabah böyle üzücü bir olayla karşılaşınca içim bir tuhaf oldu.. ara ara o hali gözümün önüne geldi bütün gün..

ve dün gece de annemlerin ailece görüştüğü-çok sevdiği, neşeli-kıpır kıpır, bir araya geldiğimiz vakitlerde hem çocukları eğlendiren hem espirileri-şakaları ile büyükleri neşelendiren bir amcanın kanser olduğunu öğrendim..

kendi tanıdık çevremden bile o kadar çok kanser vak'ası duyar oldum ki son zamanlarda..
artık yediğimiz ve kullandığımız şeylerin etkisi yavaş yavaş çıkmaya başlıyor, sanırım.. hem çeken için hem bakan için fevkalade zor bir hastalık.. Allah tüm hasta ve yakınlarına sabır&şifa versin, ve sağlıklı olan hepimizi de korusun inşallah..

bir iş nasıl başlarsa öyle biter derler ya, kısacası gün böylece kötü başladı kötü bitti...

***

hayırlı cumalar herkese..

7 Ekim 2009 Çarşamba

yazılmışsa kader, bundan ibaret..

Artık evimize geçtiğimizden beri tam manasıyla-doğru düzgün bir bağlantı sağlanamadı internette.. bir varsa bir yok ve ziyadesiyle yavaş.. bu arda benim nasreddin hoca’nın helva hikayesi hesabı, yazmak istesem net yok- net gelse yazma isteğim yok- ikisi bir arada olsa işim çok vs..

Hali hazırda isteğimin geldiği vakti bulmuşken-yine net yok ama- mic. Word’e yazayım dedim.. 6 ekim ikindsi saat 5 buçuk civarında..

2 hafta sonu önce geçtik evimize.. o günden beridir de hala aradığımızı bulacak kıvama gelmiş bir yerleşme düzeni sağlayamasam da genel hatlarıyla bir düzen oturttum hamdolsun..

şimdi sıra geldi, yazlıktayken biriken gezi-ziyaret planlarını gerçekleştirmeye.. 3 tane yeni doğmuş bebek koklayacağım inşallah.. eslem’e umre ziyaretini geçen Cuma gerçekleştirdim hamdolsun..

ve ismek’e kaydoldum.. hobi olarak yapabilceğim aynı zamanda kendi adıma kafa dağıtmak için tercih ettiğm resim, telkâri vb. gibi bir branş istiyordum ama kaydın son günü, son dakika gidince elde kalanlardan birine razı oldum nihayet.. hat.. nasip, vardır bunu seçebilmiş olmamda da bir hikmet.. severek yaparım umarım, çünkü hattın hobi olarak vakit geçirmek için değil severek-ömrünü adayarak yapılması gerektiğini düşünüyorum, nedense..

geçtiğimiz hafta sonu e.nin nişanı oldu, Pendik Ada tesislerinde.. lise 5lisinin 3. üyesinin evliliğini de toplum nezdinde resmiyete döktük.. e.nin annesi bizi erkeklerden birine tanıttığı sırada -dayısıymış- ben babası zannedince bütün nişan boyu dayının takılmalarına maruz kaldım.. vay efendim “e. Onun kızı olacak kadar kendisi yaşlı mı görünüyormuş” J bazı insanlar var, yaşı büyük görünmesini istemediği için kendisine yaş yakınsa abla yada büyükse teyze, amca vs. denmesini istemez.. misal sevdiğim birisi daha var, küçüklüğümden beri tanıdığım ve o zamanlar teyze demeye alıştığım, annemin yaşlarında belki biraz daha küçük.. sonra biz büyüdük.. hasılı genç görünmesine rağmen ağız alışkanlığı ile, teyze deyince çok bozulur “abla deyin, teyze demeyin, o kadar yaşlı mıyım ben” diye uyarırdı..

bilmiyorum bir gün ben de öyle olur muyum ama halihazırda böyle yaş-hitap meselesine takılmalar çok gereksiz ve hatta komik geliyor.. yaşayıp göreceğiz J

3 Ekim 2009 Cumartesi

just hope


gün,
bugün
güzel başladı.. telefon sesiyle uyandım..
güzel sözler duydum..
***
Allah'ım!
sen güzelsin
güzeli seversin
güzelliklerle buluştur
güzel olana ulaştır...
(amin)

11 Eylül 2009 Cuma

son tahlilde

mim olayının gözü çıkmış..
100 soruluk "mim" mi olur yahff :))

8 Eylül 2009 Salı

hey Yarabbim!

tam şu anda çok enteresan bir şey oldu..

b. Topa.loğlu hoca aradı beni ki kendisiyle hiç bir diyalogum da yoktur.. adımı söyledi, sen misin dedi.. evet dedim ama tabiiki kendisini telefonda tanımadım :) siz kimsiniz dedim, adını söyledi ve o anda şok şok.. 3 saniye içinde aklımdan bin türlü şey geçti:
-aha, kesin benim kaydım falan silindi, bir şey oldu.. sa.fa hoca da demişti, kaydını bir kontrol et diye de arayıp bir türlü ulaşamyınca o zaman, sonra da ihmal etmiştim..
-yok yok, tez hocam değişti.. onunla ilgili bir konu..
-hayır canım başka bir arkadaşla ilgili bir mesele vardır..
-derin!! arapça bilgimden istifade edecek değil a..
-yoksa kuzenle mi alakalı??
-vs. vs..
sonra hoca bana "nesefî" ile ilgili olan doktora tezimi kullanmak istediğini söyleyince içimden bir oh çektim.. çünkü benimle alakalı bir mesele değildi :) hocam o kişi ben değilim, ben yüksek lisans öğrencisiyim, dedim.. soyadımı da söyleyince, benimle ilgisi olmadığı netleşti.. hoca "ben de, öğrencim beni sesimden nasıl tanımaz diyorum" dedi :) meğer h.al.per hoca nasıl ulaştıysa o arkadaş yerine benim telefon numarama ulaşmış :)

7 Eylül 2009 Pazartesi

bir pazar da böyle geçti..

Geçen sene çok istediğim halde, Sultanahmet'e gitmek nasip olmamıştı..

Dün Kartal'ın iftarı ile ikisi arasında kalıp Sultanahmet'i tercih edip, düzüldük yola..




Kadıköy'e kadar arabayla gidip, Haydarpaşa'dan motorla Eminönü'ne geçtik.. Zira gidiş-dönüşlerdeki köprü trafiği işkencesi çekilmezdi.. Hava da güzel olduğu için bir şekilde bu fırsatı değerlendirdiğimiz iyi oldu.. Artık sonbahara girdiğimiz için, bir daha dışarı gezmesine güzel hava denk gelir mi, Allahualem.. Ki bugün de hava buralarda sabahtan akşama kapalı ve fakat çiselemekle yetinip şöyle şakır şakır yağamadı yağmur..


Eminönü'nde motordan inip tramvaya geçtik.. balık ekmek satılan yerlerde pişkin pişkin oruç yiyenleri görüp üzüldüm.. özellikle başı kapalı alenen yemek yiyenleri görünce daha çok üzülüyorum.. bir sebebin olabilir, ama herkes bilmek durumunda değil.. toplum olarak haya duygumuzu kaybedeli çok oldu da bir bayan olarak dindar olmanın en bariz özelliğini taşırken, "haya imandandır" hadis-i şerifini bu derece hiçe saymak, ancak Allah sonumuzu hayretsin dedirtir..

Tramvaydan saat 7 suları inince iftar için yer aramaya koyulduk.. günlerden Pazar olması sebebiyle de aşırı bir yoğunluk vardı.. Zor zahmet orucumuzu açacak yer bulduk, iftara dakikalar kala.. Menü aşağıdaki gibiydi.. Azar azar koymuşlar yemekleri, doymam gibi gelmişti ama bitermedim bile :) Oruçlu olunca insan çabuk tıkanıyor.. Vee akabinde ağır yumurta kokan waffle.. İftar sonrası namaz kılıp fuarı gezelim dedik fakat ne mümkün.. Caminin kapısına bile yaklaşamadık uzun bir süre..


Akşam namazı sonrası bir müddet daha fuarı gezdik.. M.Engin Noyan, Kanal7'de çıkan Döngeloğlu hoca ve daha başka bazı yazarların imza günüymüş.. Kiminin başı çok kalabalık, kimine gelen giden yoktu.. İlginç olan anlardan biri "ben bu kitapların yazarıyım, 2 tanesi 5 lira" diye yazarın birinin kitaplarını neredeyse standından atlatayacak şekilde satmaya çalışmasıydı.. Hayati Engin Noyan'dan imza alırken ben yayınevlerini dolaşmaya devam ettim.. Bu esnada Zafer yayınlarında Cüneyd Suavi'yi gördüm.. Artık yorulup fuarın tamamını dolaşamayacağımızı anlayınca, tam avludan çıkacağımız esnada hayatiye Cüneyd Suavi'yi gördüğümden bahsedince bir U dönüşüyle geri döndük.. Çünkü hayati Sakarya üniv.den tanıyormuş kendisini.. Mutlaka görüşmek istiyorum, dedi ve gittik yanına.. Maşallah çok çok hoş bir insan kendisi.. Bazı insanları eserleri, sesleri vb. ile tanıyıp sonra kendisini görünce nedense bir türlü kabullenemez, benimseyemezsiniz.. Mesela M.Emin.Ay, İbrahim Sadri öyle olmuştu benim için.. Fakat Cüneyd beyi görünce "Tamam, hayatın içinden o hikayeleri yazacak munis insan bu." dedim.


Kısa bir sohbet ve bizim için hayır dua-güzel dileklerinden sonra mandalinin "mahya fotosu çek" talimatı doğrultusunda Blue Mosque'un "edep nurdan bir taçtır" mahyasını çekmeye çalıştım.. malesef mandalinim pek beceremedim :( Ama Yeni Camii'nin "birlik rahmettir" yazılı mahyası daha hallice oldu, bakalım beğenecek misin :)



Dönüş yolunda Eminönü'ne yürüyerek indik, çok hafif çiseleyen yağmurla birlikte.. Yağmurda yürümeyi zaten severim, yorgun olmasaydık çok daha keyifli olurdu eminim.. saat 10 buçuk civarı eminönüne geldiğimizde Kadıköy iskelesinin kapandığını görüp teyy Karaköy'e de yürümemiz gerektiğini görünce, yol iyice gözümde büyüdü.. Bir heves motora da baktık ama nafile.. Tıngır mıngır köprüden geçerken Karaköy'e vapurun yanaşmaya başladığını gördük.. Bu sırada da arkamızdan da koşturanlar olunca, o heyecanla can geldi :) Koşar adım attık kendimizi ama vapura binince pert oldum haliyle..


künefecide kadayıf yapımı

Kısa günün karı aldığım kitaplar, rafa dizildiler.. İkisi şiir kitabı: Biri dîvan edebiyatından, diğeri Erdem Bayazıt'ın..

Çok isteyip bir türlü hiç bir kitabını okumadığım yazarlara kaydı gözüm, yine.. İskender Pala'nın son kitabını alsam mı diye düşündüm.. Ve yine yeniden, "sonra hepsini birden sırayla okurum" diye vazgeçtim.. Ertelemekte üstüme yok, bir yerden başlasam devamı gelecek ama can çıkar huy çıkmaz!

2 Eylül 2009 Çarşamba

sonra..




Çocuğunu asma köprüde sallayan
Bir annedir İstanbul
Ki onun
İçi süt dolu
Biberonudur Kızkulesi
Soğusun diye suya tutulan...

Sunay Akın


***


Doğum günümde kafamıza göre takılalım diye arabayla üsküdar'a, ordan vapurla beşiktaş'a, akabinde otobüsle ortaköy'e geçip orucumuzu açtıktan sonra dönüş yolu üzerinde beşiktaş starbucks'taki molada kahvelerimizi beklerken gözüme çarptı, bu fotoğraftaki dizelerin olduğu kağıt..


huhh.. ne uzun cümle kurmuşum :)


ne güzel bir gündü o gün.. güzel haberler almıştım..
ve ne güzel akşamdı o akşam.. güzel sözler duymuştum..
işte bunlar da yazının, arabesk güne dair arabesk cümleleri :)

hâsılı, vapurla karşıya geçmeyeli epey olmuş.. özlemişim.. çok yorulduk ama yorgunluğumuza değdi doğrusu.. aslında niyetimiz yıldız korusuydu ama ben çabucak halsiz kalınca koruda dolaşmayı gözüm almadı tabii..

fotoğraf makinemizi almayı unuttuğum için pek çekim de yapamadım, malesef.. cep telefonuyla hava kararmadan bir kaç tane çektim, hatıra kabilinden.. soldaki fotoda hayati, çıkarttığı bizim fotoğraflarımızdan birinin arkasını doldurmakla meşgul.. her durak, her farklı mekanda bir fotoğrafın arkasına yazılar yazdı.. bazılarına da ben karaladım birşeyler.. tarih attık, mekan bildirdik, olabildiğince net hatırlayalım o günü diye..
iftarı ortaköy'de nerde yapsak diye dolaşırken, köprünün ayağındaki "beltaş" bilindik, orda yapalım dedik.. yemekler tek kelimeyle berbattı.. hayatımın en kötü pilav üstü dönerini yemiş olmalıyım.. yanında getirdikleri patateslerin yağı çok ağır kokuyordu.. çorba desem, ayrı bir alem.. orası eskiden sanki "beltur" idi, yani belediyenindi diye hatırlıyorum ama yanlış da olabilir.. boğazın orta yerinde, denize sıfır, bir yanında köprü bir yanında ortaköy camii.. bu kadar güzel bir mekanda, bu kadar kötü sunum-berbat yemekler, çok üzücü..
sonuç, bütün aksiliklere rağmen özel-güzel-farklı bir gün oldu, çokk teşekkür ederim hayati :)

1 Eylül 2009 Salı

Ramazan ayının hayata getirdiği canlılığı çok seviyorum.. Davetler, iftarlar, hepp geçiştirilmeyen güzel yemekler.. çarşı-pazardaki canlılık-hareket-bereket.. sofra başında dakikalar sayılaraktan akşam ezanını beklemek ve orucu bir an önce bozma heyecanı.. olmazsa olmazlardan pide ve güllaç.. mukabeleler ve kiminin deyişiyle mukaveleler :)

Son günleri geldi mi Ramazan'ın, bayrama kavuşma sevinciyle birlikte toplum olarak bu şevki kaybedeceğimiz olmanın üzüntüsü de sarardı cidden.. halkın bütün tabakalarına hitab eden entel dantel televizyon kanalları bile azıcık da olsa hizaya gelir zira..

Ama bu Ramazan'ın bir an önce geçmesini istiyorum.. sıkılıyorum bazı şeylerden.. bir şeye canım sıkıldıysa artık herşey, her olay, her olan-olmayan, her söz, her davranış hatta her bakış batar bana.. buralar da miadını doldurdu.. eve de gitmek istemiyorum.. işi çok çünkü, yapacak-ilgilenecek gücüm takatım da yok..

28 Ağustos 2009 Cuma

iyiki doğdumm, gördün mü 25 oldumm :)

25 yaş
yolun kaçta kaçı eder bilmem ama...

"baya büyük bi yaş!"




"Ey güzel Allah'ım! Şimdiye kadar bahşettiğin bütün nimetler için sana sonsuz şükürler olsun"

24 Ağustos 2009 Pazartesi

osmanlı'dan esintiler

ressam osman hamdi bey ile alakalı bir araştırma yaparken Fausto Zonaro isimli Osmanlı'nın son saray ressamı ile karşılaştım.. ressamını bilmediğim bazı tabloların da sahibi çıktı kendisi.. epey ilginç de bir yaşam hikayesi varmış.. bu sayfadaki yazıyı okurken de aşağıda alıntıladığım kısım ilgimi çekti, paylaşmak istedim:


'Padişahım, resminizi yapamadığım için utanıyorum'

Zonaro 1896'da saray ressamı olur ama bir takım nedenlerle padişahın resmini yapması yasaktır. Bu sanatçının ağrına gider. Padişaha mektup yazar: “…Kudretli ceddiniz II. Mehmed, Venedik Cumhuriyeti diplomatları aracılığıyla Venedikli sanatçı Gentile Bellini'yi portresini yaptırmak için İstanbul'a sarayına çağırdı. Ben, bir başka Venedikli de, zaten emrinizde olarak aynı izne rıza göstermelerini Zat-ı Şahane'den acizane rica ediyorum….” Padişah, Zonaro'nun bu ricasını kabul eder. II. Meşrutiyet'in ilan edildiği günlerde, üç ayrı pozda portresini yaptırır. Üçüncü pozunda sadece birkaç dakika durur, çatık kaşlı ve çok kaygılı bir yüz ifadesi vardır.

'Utandım kaldım ve hiddetle resmi silmeye koyuldum'

Dönemin şairlerinden Kami bey, bir gün Zonaro'yu atölyesinde ziyaret eder. Zonaro o dönemde bu tablo üzerinde çalışmaktadır. “Tabloda solda Rufai dervişleri yer alıyordu, ortaya müritlerinin üstüne basan şeyhi, sağa da şeyhin ve dervişlerin arkalarına doğru, namazda secde eden bir adamı yerleştirdim, bu buluşumdan memnundum. Ziyaretime gelen bir Türk bilgini rahatımı kaçırana dek… Fikrini söylemeye zorladığımda şöyle açıkladı: 'Hiçbir zaman bir Müslüman, önünde biri varken namaza durmaz… En azından Gerome'un* namaz kılanların önlerine pabuçlarını koyduğu Namaz'ı (tablonun adı) gibi gülünç ve tuhaf bir resim yapmak istemiyorsanız! Onlar, biz Müslümanlara, Allah'a değil, pabuçlarına namaz kıldırıyor gibi gelir. Bu o kadar gülünç bir şeydir ki, böyle bir kompozisyonu gördüğümüzde hem güleriz, hem de o sanatçının dinimizin çirkin bir karikatürünü yapmak istediğini düşünürüz.' Utandım kaldım ve can dostum gider gitmez, az önce beni pek mutlu etmiş olan buluşumu hiddetle silmeye koyuldum.”
*gerome'un söz konusu tablosu ise şu olsa gerek:
zonaro'nun ressamını bilmeden göz aşinalığım olan tablolarından bir kaçı:




"ne gelirse senden gelsin, kahrın da hoş lütfun da hoş"

cümleten hayırlı ramazanlar, sevgili okuyucularım.. kaç kişisiniz bilemem ama en fazla 2 elin parmaklarını geçmezsiniz sanırım :) Allah hepinize-hepimize sağlık afiyet versin inşallah.. zira oruçlu oruçlu grip hiç çekilmez bir durummuş.. dün kemiklerim dahil heryerim sızım sızım sızlarken hareket edebilmenin bile ne kadar muhteşem bir şey olduğunu düşünüp şükrettim ve fakat bir taraftan da epey sızlandım elbet.. Rabbim büyük hastalıklarla imtihan etmesin, dermansız dert vermesin, umarım bu imtihanı geçebilmişimdir..

yazacaklar birikti yine..
mecalim olduğu bir vakit inşallah, görüşmek üzere...

3 Ağustos 2009 Pazartesi

biz ve cübbeli...

çok şükür annemler sağ selamet geldi.. çokk güzel bir gezi olmuş, bol maceralı :) Allah'a şükür sınırlarda bir problem yaşanmamış.. gideceklerini duyan herkes, sınırlardan geçmenin zorluğundan bahsedip duruyordu, çünkü..



babam şimdiden seneye için de "mısır seyehati" mi yapsak, diye düşünmeye başlamış bile :))

keşkee bize de nasip olsa.. (inşallah)

bu aralar keyfim tıkırında hamdolsun.. bir yaramazlık yok..

annemleri karşıladık..

bu hafta sonu bursa planımız var..

sonrakisinde belki bandırma..

teyzemler gelmiş Almanya'dan..

hafta içi arkadaşlarımı ağırlayacakmışım..

reyhanım da gelmiş memleketinden.. ;)

veee en güzeli hocayla görüşüp tezimi şekillendirmişim..



ee daha ne olsun.. sağlık olsun :)



antrparantez: "evet sağlık da olsun inşallah..."



***

dün gece teketek'te cübbeli ahmet hocayı izledik.. yer yer çok esprili komik muhabbetler oldu.. özellikle "çek şeytana" kısmında çok güldüm :)



bu fatih altaylı'da da hiç izan yok hakikaten.. arada öyle laflar etti ki anlamak mümkün değil.. misal hoca cennetteki bir durumdan bahsediyor, altaylı "ama bu insan haklarına" aykırı diye bir çıkış yapıyor.. yafu cennette kime göre hangi insan hakkından söz ediyorsun :))

bugün erenköy sağlık ocağında beklerken kadının biri "yüzmek de sünnetmiş, bilmiyordum." deyince akşamki programdan bahsettiklerini anladım.. hemmen radarları açtım tabi :) erenköy zihniyetindekilerin ne düşündüklerini merak ettim çünkü.. "kesinlikle çok zeki biri.. çok da şeker biriymiş yaa, öyle bilmiyordum ben" dedi sonra da :) devam ettiler ama anlamadım sonrasını.. akşamki programda geçen programın kendileri hakkındaki ön yargıları kırdığından bahsediyordu, cübbeli hoca'da.. nisbeten de olsa doğruymuş demekki..

buyrun programın başlangıcına:



devamı içinse burdan buyrun..

25 Temmuz 2009 Cumartesi

tepeören'de gün biterken..


AKŞAM

Güneş çekildi demin,
Doğdu bir renk akşamı.
Bu, bütün günlerimin,
İçime denk akşamı.

Akşamı duya duya,
Sular yattı uykuya;
Kızıllık çöktü suya,
Sandım bir cenk akşamı...

Necip Fazıl Kısakürek

19 Temmuz 2009 Pazar

bir pazar da böyle geçti..

"bu mübarek kandil, bu hayırlı gece sevaplarımızın artmasına günahlarımızın azalmasına vesile olur inşallah... " deyu yazmıştım dün gece ama yayınlamak nasip olmamıştı.. vesile olmuştur inşallah..

***
günlerdir zihnmizde, bir polonezköy gezisi mevcut idi.. bu hafta sonu için gitmeye niyetlensek de sabah erken serin vakitte kalkamadığımız için sıcak vakitlerde yollara düşmeyi de pek gözümüz kesmedi açıkçası..

akşam üstü saat 6 civarı çıktık yola.. şuraya mı buraya mı gitsek derken kurtköy-ballıca istikametinden devamla yol bizi nereye götürür, canımız nerden gitmek isterse ordan gideriz diyerek çıktık yola.. buarada sıcaklık saat 6-7 arası bile 32 dereceydi.. gündüzünü tahayyül edemiyorum..


ballıca-kurtdoğmuş sapağından kurtdoğmuş yönüne saptık.. önümüze çıkan her sapakta " sağdan mı, soldan mı gidelim" diye sorup "bu sefer sağdan, şimdi soldan, bu yol daha güzel şu taraftan" şeklinde tercihlerle kâh çıkmaz sokaklara :) kâh sapa yerlere bozuk yollara girdik, çıktık, döndük, dolaştık..

ömerli barajı etrafında iki ileri bir geri yaparken..

barajın farklı bir kısmında da insanlar piknik yaparken aynı mekanda bir sığır sürüsü otluyordu.. rahatsız etmemek ve mor gözle eve dönmemek için :) insanları çekemedim fakat birbirinden çok farklı gruplar piknik yapmaktaydı.. jipli bir grup güllü'nün "kara gözlü çingenem aşık oldum ben sana" şarkısına eşlik ederek mangalı yellerken, yurdum insanı diyebileceğimiz bir aile de çocuklarını gölde kilotla yüzdürüp daha önce duymadığım bir türkü eşliğinde piknik yapmaktaydılar..


işte bu ve alttaki fotoğraf da yol üzerindeki bir ormanın piknik alanının içler acısı hali..
biz küçükken pikniğe gittiğimizde, akşam o yerden ayrılmadan annemle babam etraftaki naylon- pet şişe vs. gibi çöpleri bir poşete toplatırdı, bize.. bizim için oyun gibi birşeydi ve orasının temzilendiğini görmek acaip bir mutluluk ve huzur verirdi..

kendi çöpünü temizlemekten aciz bu insanlar evlerinde de acaba aynı şekilde mi yaşıyorlar..




"yazıklar olsun!!!" demekten başka söyleyecek söz bulamıyorum...



"ablaa, gazeteci ablaa, bizi de çeksene.." diyerek hemen poz verdi, soldaki sarı tişörtlü çocuk.. diğerleri de eksik kalmadı tabi, hemen yerleştiler :)

çektikten sonra sarılı efe:

"yarın sabah gasteye bakcam.. sabah gastesine.. nasıl çıkmışız diye.."

yanlarından ayrılırken de, giyim kuşamımdan olsa gerek "zaman" gazetesinden olabileceğimize hükmettilklerini bildirdiler :)


baraj gölünde serinleyen çocuklar..



yolların efendisi sürüler :)


günün sonunda karnımızı doyurmak için hadi farklı bir mekan olsun düşüncesiyle kurtköy'deki atlantis alışveriş merkezine gidelim dedik.. bomboş.. yukarıdaki fotoğrafta, mağazaların olması gereken yerde avm'nin reklamları mevcut.. açık olan mağaza sayısı 2 elin parmaklarını geçmez diyebilirim.. ocak ayında açılmış ama tam bir fiyasko kısacası.. buraya dökülen paraya yazık.. doğru düzgün müşteri olmadığı için klimaları da çalıştırmamışlar.. boğucu ve sıcak havasından kendimi dışarı zor attım..


en büyük dezavantajı çok yakınındaki viaport avm olsa gerek..bilmiyorum burası bir gün ıslah olur mu...

ve viaport, köfteci ramiz ise son durak oldu.. köftesi güzel, salataya koyduğum sirkesi lezzetli, köfte altındaki pidesi harika ama elemanları acemi gibi.. 3ü 5i bir araya toplanıp muhabbetten, görüp-gelip seninle ilgilenmiyorlar.. illa seslenip çağıracaksın.. sonra hepsi birden bir tarafa dağılıp koşturmaya başlıyor :)

17 Temmuz 2009 Cuma

beklenen..

annemlerden en nihayetinde bugün akşam üstü haber geldi, Allaha şükür.. hedefe varmışlar..

13 Temmuz 2009 Pazartesi

arz-ı hal

geçen cuma annemleri uğurladım, daha doğrusu uğurlayamadım.. biraz sulu bir veda oldu bu sebepten :) canım sıkldı.. şimdi Şam sokaklarında gezilerinin keyfini çıkarıyorlardır.. dünden beri de haber alamadım, meraktayım.. en son sınırdan Suriye'ye geçtiklerinde konuşmuştuk..

9 Temmuz 2009 Perşembe

bir gurur hikayesi :)

şaka maka temmuz'un 9'u geldi.. doktora sınavları geçti.. ahh ah..

***
geç kalkmak çok kötü.. ne günün bereketi oluyor ne de uyandıktan sonra kolunu kaldıracak halin.. bugün 11'i geçerken uyanmışım, sabahtan beri ordan oraya yıkılma hallerindeyim..

***
cumartesi gündüz, bir arkadaşın davetlisiydik.. benim için birkaç saatlik de olsa çok güzel bir gündü..
-ha mandalin'i aramadım değil, orası ayrı ;) süper misafirperverliği için bu güzel anneye burdan da selam ederim..

***
cumartesi akşamı ise, koştur koştur beykoz'dan ayrılıp kardeşlerimin rumeli hisarüstü boğaziçi konak'taki, erkek kardeşimin bu sene başkanlığını yaptığı boğaziçi yöneticiler vakfı'nın mezuniyetine yetişmeye çalıştık, ki yetişebildik tam vaktinde hamdolsun.. yemek ikramı sonrasında konuşmalar yapıldı ve akabinde öğrencilere plaketler verildi..

vakfın kurucularından dışişleri bakanı ah.met da.vut.oğlu da bir konuşma yaptı ve aynı zamanda boğaziçi tarih bölümünden mezun olan kızı se.fure'nin de plaketini verdi..

erkek kardeşim Salih'in plaketini annem, kız kardeşim Merve'ninkini ise babam verdi.. o gece babam rahat görünse de annem fazlasıyla heyecanlıydı.. ekabirden sonra bir konuşma da Salih yaptı ve annemle babamın aynı anda 4 diplomayı fazlasıyla hakkettiklerinden bahsetti, konuşmanın bir yerinde.. bizimkileri fazlasıyla duygulandıran bir konuşmaydı bu.. yapılan fedakarlıklar en güzel şekliyle karşılık bulmaya başladı artık.. bir anne-baba daha ne ister ki..

gecede bir de "en"ler vardı.. Merve'yi "en iyi not tutan" ki bölümlerindeki çoğu kişinin elinden ders notları geçmiştir herhalde :) Salih'i ise obama geldiğinde öğrencilerle yaptığı görüşme esnasındaki, haber sitelerinde yayınlanan, tokalaşma fotoğrafları ve yabancı haber sitelerinde yayınlanan söylediği cümleden yola çıkarak "en politik" seçmişler :)

Salih ÇAP olarak işletme ve uluslararası ilişkiler, Merve ise yine aynı şekilde iktisat ve sosyoloji bölümlerinden mezun oldu bu sene.. ben de böyle kardeşlerim olduğu için Allah'a şükrediyorum.. en iyi, en güzel şeylere layıklar, Rabbim bahtlarını açık etsin inşallah..

3 Temmuz 2009 Cuma

29 Haziran 2009 Pazartesi

günler geceler durmaz geçiyor, sermayen olan ömrün bitiyor..

tezim herkese dert oldu..

mütemadiyen ;

"kaç sayfa kaldı?"- "kaçıncı sayfadasın?"- "kaç sayfa yaptın?"- "bitiyor mu?"- "ne zaman bitiyor/bitecek?" sorularına muhatap oluyorum..

e herkesin sorma sebebi farklı elbette ama, " aaa, yetti gâri!"

son zamanlarda kırmadan geçiştirmeye çalışıyorum artık.. uff puff.. zaten son görüşmemizde hoca da bana "umutsuz vak'a" muamelesi yapmış, moralman iyice çökertmişti.. darlanmaya başladım iyice.....

yaz bitmeden tez de biter inşallahh.. aminn..

***
cumartesi mahrumiyet bölgemizin tek eğlencesi viaport'a gittim.. birkaç saat dolaşır, hayati işten gelince birşeyler yer döneriz diyordum ama gelince ona ayakkabı da baktığımız için ayıptır söylemesi 8 saati bulmuş harcadığımız vakit :D yorgunluğum son demlerde artık bıkkınlıkla da birleştiği için tek parça şey görecek halim kalmamıştı.. yandaki fotoğrafı da, açlık ve yorgunluk birleşiminin verdiği halsizlikle çöktüğüm bir banktan can sıkıntısıyla çektim.. ben otururken arkamdaki bankta da viaport görevlileri sade bir erkek vatandaşla anket doldurmaktaydılar.. eh kulak kabarttım azıcık :) sorulardan biri " en beğendiğiniz mağazalar hangileri" idi.. elbette klasik bir erkek cevabı: electroworld, teknosa, mmm... bunun gibiler işte :) bizim de hemen hemen her alışveriş merkezi ziyaretimizde bunlardan bir veya bir kaçına uğramak olmazsa olmazlarımızdan :)


viaport dönüşünde yolda arabasında ticaret yapan bir satıcıdan uçurtma almak için durduk.. meraklı ben, hemen adama satışların nasıl olduğunu sordu :) başlarda iyi gidiyordu ama epey azaldı cevabını alıp uçurtmamızla birlikte eve yollandık.. bir fasıl hayati uçurdu, bir fasıl da sıfırdan ben uçurdum ilk defa.. zevkli bir şeymiş, ama uçurmaya çalışma kısmı.. göklere çıktıktan sonrasında sıkılınmaya başlanıyor.. e bir de ipin uzun olması gerek.. hazır olanların ipi de belli bir uzunlukta tabii..


sağda, ben uçurtmayı uçurabilmişken :)


yağmur yağarken "keyfî ıslanmayı" çok severim.. tepeören'de yağsa da gönlümce ıslansam inşallah, diyordum.. dün gürlediği kadar yağmadığı için ıslanmak nasip olmadı ama çıkan gökkuşağını seyretmek bile güzeldi, hamdolsun..


fotoğrafata çok net olmasa da..

22 Haziran 2009 Pazartesi

fasl-ı "kolay donduuma" bitti..

çok vakit oldu yine.. e çok vakitte de çok şey oldu elbette..


özetle:

bir telaş taşındım.. telefon bağlatmadık, internet de dolayısıyla.. çünkü taşınma akabinde kurtköye geçecektik, ki 15 gündür yaklaşık kurtköydeyiz.. buraya da net ancak bağlandı derken, elimin üst kısmı bilekten kesildi, 10 gün önce.. kan akışı yoğun olunca hastaneye gittik, dikiş attılar.. bugün dikişler alındı ama yara kapanmamış malesef.. her gün pansumana gitmem gerekiyor :(
bir de kesik olduğu içinn tetanoz aşısı yaptılar ki epey sancılı bir acıymış.. kaç gün kesik yerimden daha çok ağrıdı desem yalan olmaz yani.. durmadan yazı yazınca kolun uyuşması-ağrıması gibi bir şey.. insanın kolunu kaldırmaya hali olmuyor..

neyse hamdolsun bugünümüze.. hayırlar saklıdır inşallah..

geçen hafta sonu pazar günü sapancadaydık.. bu pazar da karamürsel bahçelerinde gezdik.. geniş bir vakitte yazacağım inşallah..

***
8 haziran'da yazıhane sahibini kaybettik..
beklenmeyen beklenen çıkageldi erkenden..
yazacak belki çok şey varken, yazacak kelime bulamıyor cümle kuramıyorum..
her zamanki gibi..
en sona bana çok hayıflandığım bu konuda bazı önerileri olmuştu.. özellikle gezi yazılarını nasıl daha ilginç-etkileyici-okunur kılabileceğime dair öğütlerdi bunlar..
tamam dedim,
söz dedim,
söz bir dahaki sefere bunları göz önünde bulundurup yazacağım dedim,
sen de okur yorumunu yaparsın dedim ama kaderin cilvesini hesap etmedim..

Rabbim sen onu herkesten iyi bilirsin, Rahmetinle muamele eyle.. amin..

26 Mayıs 2009 Salı

soru-n

Ya Rabbî bütün günahlar açıktan işlenir olmuş..

Senden korkmaz kuldan utanmaz hale gelmişiz..

Bu gidiş nereye...

25 Mayıs 2009 Pazartesi

gitti giden-dönmedi..

geçenlerde pembe panter serisinin 2006 filmini izledik.. âhım şâhım olmasa da ben beğendim açıkçası.. "müfettiş clouseau"ya güldüm epey.. kendisini izlerken sürekli "avrupa yakası burhan'ı" canlandı gözümde.. ince bıyığı, kılık kıyafeti, konuşma tavrı, sakarlıkları vs. artık kim kimden intihal orasını bilemem ;)
bu ev meselesi beni gerdi epey.. haftaya nasipse taşınıyoruz artık.. umarım-inşallah..
***
doğru düzgün yazmayalı
laleler geçti
erguvanlar geçti
ıhlamurlar geçesi oldu
bahar da...
oysa erguvanla ilgili yazma isteğim çoktu..
yolda yürürken, hızlı yada aheste.. aniden beni sarıveren ıhlamur kokusuna bayılıyorum.. her seferinde durup derin derin içime çekmeden, burnum kokusuna alışmadan gidemiyorum..
***
bugün bir "kadın" yazarımız bayan kelimesinden nefret ettiğini yazmış.. evet ben de oldum olası nefret ederim.. bay kelimesinden de.. bayan yerine kadın kullanılmasını tercih ettiğini söylemiş.. ama ben "hanım" ve "hanımefendi" yi tek geçerim.. bir de "hanfendi" var-dı- tabi..
ilk defa biri bana 18 yaşımdayken "meyra hanım" diye seslenmişti.. o zaman itiraf etmeliyim ki ismimin yanına böyle bir hitap çok garip ve tuhaf gelmişti.. bir anda büyümüş gibi hissetmiştim.. gerçi yine o yaşlada belki 20 iken, bayramda kapıya gelen çocukların "yenge! bayramınız mübarek olsun" demeleri de ayrı bir vurucu olay idi, tabi :) bu söz üzerine hazır yenge olmuşken elimi de öptürmüş müydüm, onu hatırlamıyorum..
***
annemler karadan umreye gidecekler inşallah.. 15 günlük bir gezi planı şeklinde.. bu da epey vurucu bir gelişme oldu benimçün.. babam tatile giderken bile her sene farklı yol güzergâhları takip ederek, gezerek-gezdirerek gitmeyi severdi.. kalabalık bir ekiple suriye-ürdün üzerinden eminim güzel bir gezi ve umre olacak :( bu gazla sanırım bir balkan göçmeni olarak seneye de bir Balkanlar gezisi düzenlenir, sonraki seneye de Türkî Cumhuriyetler falan :)

13 Mayıs 2009 Çarşamba

karanfil mutluluğu



...
Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler,
Gönlüm ona pervane kesildi.
Ahmet Haşim
**kekikime teşekkürlerimle..

21 Nisan 2009 Salı

arı vız vız vız

bu aralar günlerim karışmış durumda.. uzun süre evde olmamın etkisi mi, yoksa çok değişik bir şey olmadan geçen hayatın getirisi mi bilemiyorum.. zaten unutkanım orası ayrı, ama sabah kalktığımda bugün salı mıydı acaba yoksa çarşamba mı diye sorarken buluyorum kendimi.. hayrolsun..
***
armutlu'ya giderken hava fevkalade güzeldi.. fakat giderken arabada açılan klimanın etkisiyle birlikte armutlu'nun aşırı rüzgarlı havası ve benim heveskar ayrıca da sıcağı sevmediği için-ki sıcaktan bunalınca burnumun ucu kaşınır:)- kalın giyinmeyi bir türlü öğrenemeyen tabiatım sayesinde tatil dönüşü yorgan-döşek hasta oldum malesef.. bunun dışında yine de dolu dolu geçen günlerime-hamdolsun- değdi sayılır..
genel anlamda bakıldığında armutlu sıkılmadan vakit geçirilebilecek bir mekanmış.. çok fazla aktivitesi var çünkü.. deniz ve kaydıraklarıyla eğlenceli hale getirilmiş havuzu saymazsak hamam atraksiyonları(kaplıca-türk hamamı-fin hamamı-sauna vs.), lunapark-fazla oyuncak yok içinde ama benim gibi gondolla nefis körleyecek kadar-, go-kart, bisiklet kiralama, beleş sinema, küçük alışveriş merkezi, dağ motoru, oyun salonu+internetcafe, konferanslar, yatla mudanya gibi yerlere turlar vesaire.. gelgelelim bu kadar atraksiyon yalnız isen hiç çekilmiyor elbette.. pazartesi sabahı hayati döndüğü ve o gün benimle keyfince takılacak arkadaşım da olmadığı için sabahki havuz seansı hariç biraz sıkıcı geçti.. ancak ev ahalisiyle lafladım bütün gün :) geçirdiğim 2bçk günlük süre zarfında hava öğleden sonraları kapalı olduğu için hayal ettiğim gibi fotoğraflar çekemedim.. özellikle gidiş yolu üzerindeki zeytin ağaçlarının altının sapsarı çiçeklerle bezenmiş halini fotoğraflayabilmeyi çok isterdim.. öyle güzel görünüyorlardı ki.. insanın diline " bahar geldi çiçek açtı, arılar hep dolaştı, arı vız vız vız.." şarkısı dolanmamsı imkansız ;)

dönüş yoluna salı günü öğleninde çıktık.. iznik üzerinden sakarya'ya ordan istanbul'a geçtik.. sakarya'da "küçük evim" diye bir mekanda yemek yedik.. çökertme kebabını çok beğendim.. bilmiyorum aç olduğum için mi, yada sarımsaklı yoğurtlu olduğu için mi.. incecik doğranmış ve sarımsaklı yoğurtla servis edilen patates kızartmasının üzerine kuzu yada dana kavurmadan müteşekkil bir yemek.. ayrıca restoranın hem iç hem dış dekorasyonu gerçekten hoştu.. özellikle de bebekler için orjinal mama sandalyeleri :)

18 Nisan 2009 Cumartesi

nasip ve nasipsizlik


**türkan saylan'ın bilimsel bir sempozyum için cidde'ye gittiğinde yaptığı umrenin hatırası imiş :) yıl 1983..

iyiki, saylan hanfendi ve kendine bağlı zevatı, ailesinde türbanlı olanlara burs vermemişler.. verip de kendileri için güdümlü, deve kuşu gibi insanlar yetiştirseydiler bir de..

zaten etraf fazlasıyla beyni alınmış gibi düşünme yetisinden mahrum, gerçekleri göremeyecek kadar bön, şartlandığından başkasını algılayamayan insancıklarla dolu..

mazallah, mazallah!!


17 Nisan 2009 Cuma

af Allah'ım affff......

sanırım, bir kaç telefon görüşmesini saymazsak, blog yazmaya niyetliydim ama sabahtan beri blog okuyorum.. linki olanlar ve bildiğim birkaçı hariç pek sağda solda dolaşmazken, bugün aşırı derecede sarmış durumdayım.. beynim sulanmış, gözlerim şaşılaşmış, ayakta duramayacak hale gelmiş olmalıyım.. pazartesiden beri süre gelen hastalığımın dinlenme evresini de böyle boş boş geçirmiş olmanın verdiği huzursuluğu da eklemeli.. ah hep o mandalinin yüzünden.. dün şurda şu var, bu blogda bu var diye bahsedince... :p

armutlu tatilimden ve devamını getirmeye niyetlendiğim şeylerden söz etmeye niyetliyken..
şifayı kapıp döndüğümün resmidir, şu yazı..

11 Nisan 2009 Cumartesi

yolcudur abbas, bağlasan durmaz

taze sıkılmış portakal suyum ve dünden kalan peynirli böreğimle kahvaltımı -henüz ki saat 12:15- yaparken bir taraftan da "armutlu" yolcusu olarak yola çıkmadan son postumu yazma telaşındayım.. zira haytiyle pendik'te buluşacağız.. burdan pendik'e fotoğraf çeke çeke ağır ağır gitmek istediğim için acelem bundan.. hava çok güzel, günü değerlendirmek istiyorum, innşallah :)

dün kartal'dan lise arkadaşlarım geldi, 2si hariç diğerleri ilk defa.. (Allah razı olsun bütün gün sağ kolum olan) mandalin de mevcuttu.. hariçten gazel okuyamadıkları için bekarlar evlilerin muhabbetinden, çocuksuzlar çocukluların muhabbetinden sıkılır genelde.. hele bir yeni anne adayı varsa, bir kere de herşeyi öğrenmek ister sanki.. görmüş geçirmiş olanlar uzuunn uzun fikirler verir, anılarını anlatır.. ve bu muhabbet döngüsü böylece sürer gider.. kimlerin en çok konuştuğunu- her konuda bir fikri olduğunu kimlerin de ekseriyetle hatta soru sorulmadıkça dinlemede kaldığını söylememe gerek yok sanırım :) daha sık görüşelim her buluşmada söylenir.. fakat ayrılındığı andan itibaren herkes kendi meşgalesine bir dalar ki, bir daha görüşene kadar aradan yılların geçtiği vakidir :)

bu hafta tez açısından çok verimsiz geçirdim.. evdeki hesaba bakarsam geçen hafta sonu, neredeyse 2 hafta içinde bitiriyordum, okumaları.. geçiniz..

bir kaç gün sonra geri dönersem inşallah, fotolarla anılar buluşması gerçekleştirip, geçmişte yazmaya niyetlenip her seferinde üşengeçlikten tamamlayamadığım yazılarımı da tamamlamak istiyorum artık..

bu fotoğraf da pazar'ın içinden geçtiğim bir sırada beni gazeteci zannedip "abla gazeteci misin? beni de mallarımla çeker misin?" suali karşısında çekilmiş bir poz.. ünlü olmaya ne meraklı milletiz ama :)

7 Nisan 2009 Salı

bilen varsa beri gelsin

erdem;

dedikodunu ettirmeyecek şekilde yaşamaya mı çalışmaktır ??

"milletin ağzı torba değil büzesin" deyip,
dedikoduculara kulaklarını tıkayarak yaşamaya mı çalışmaktır??

3 Nisan 2009 Cuma

"nisyan ile ma'lül hafızam hatırlasın diye yazıyorum, bazen de yazarmış gibi yapıyorum"

sık sık unutkanlığımdan şikayet ederim.. artık iyice can sıkıcı bir hal almaya başladı, benim için..
mesela; mandaline bir sebepten dolayı sitem edeceğim ama konuyu hatırlayamadım punduna getirince benim de sana sitemim var ama sebebini hatırlamıyorum, dedim.. "ne zamandan?" diye sorup zaman belirtince kabahatini tahmin ettiği için sağolsun hatırlamam da yardımcı oldu:) işin asıl komik tarafı ise, benim şu an yine o meseleyi hatırlamıyor olmam!

korkuyorum... unutmak istemediğim şeyleri zamanla unutup gitmekten korkuyorum.. yaşanmış güzel günleri, güzel şeyleri hiç unutmamak, en ufak detayına kadar hatırlayabilmek istiyorum..
insan, kelimesinin anlamı "unutkan" demekse, sanırım ben fazlasıyla insanım:D
"bazen unutmayı bilmeliyiz" dedi hayati, bugün.. daha ne kadar unutkan olabilirim ki :))
ama kabul etmeliyim ki yapılan esaslı kötülükleri de kolay kolay da unutmam.. unutmak istedikçe üşüşür zihnime..
***
hicri takvimde hangi günde olduğumuz merakımı mucib olduğu için açtığım diyanetin sayfasında aradığımı bulamadım fakat sayfadaki ayet ve hadis hoşuma gitti:
"Sabrederek ve namaz kılarak (Allah'tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah'a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir." Bakara, 2/45
"Allah'ım! Bana kendi sevgini ve Senin yanında sevgisi bana fayda verecek kimsenin sevgisini ver." Tirmizî, "Deavât", 73
-hicri takvim günleri ile ilgili bahsedeceğim, dikkatimi çeken mesele bir dahaki yazıda inşallah..

2 Nisan 2009 Perşembe

geldi deli efkarın içimi sardı

EFKAR
Hüzün kokar bazı akşamlar,
Rüzgara karışıp esmek isterim
Bulamam kederimin nedenini,
Ayaklarıma hükmeder duygularım.
Yürürüm,
Sonu gelmez sokaklarında şehrin,
Yıldızı mı ararım bulutların arasında.
Sonra,
Bir melodi ararım,
Ruhumu işlerim, ve hüznümü.
Kafamda notalar, notalarda ben.
Yürürüm,
Ne kaldırımlar biter,
Ne başıboş geceler.

Hüseyin GÜL

24 Mart 2009 Salı

tavşanın suyunun suyunun suyu

işte yeniden burdaym, hamdolsun..
koşuşturmacalı hayat bir nebze olsun, rutin haline döndü sayılır..

evet biliyorum suç bende.. "şok" falan deyince herkesi meraklandırdım.. işin doğrusu bu kadar teveccüh de beklemiyordum :D ama büyük çoğunluğun zannettiği durumdan mütevellit bir şok değil.. bahsettiğim şok karşımda üzülen, ağlayan insanlar görmekten kaynaklanıyordu.. kimsenin ağlamasına dayanamam, özellikle çocukların.. fakat fark ettim ki erkeklerin ağlamasına hiç dayanamıyorum.. onları öyle görünce daha bir tuhaf oluyorum.. neyse.

***
haftasonu cumadan annemler kalabalık bir arkadaş grubuyla birlikte kuzuluğa gittiler.. cumartesi geç vakit de olsa, bir günlüğüne de olsa, biz de eklenti olduk.. ilk kaplıca deneyimim oldu, bu da benim.. güzel sayılır hamdolsun da ve fakat kaplıcaya yaşlılar gitsin efenim, gençlere göre bir yer değil-miş- kanımca.. fenalıklar bastı, zaman zaman beni :)

pazar günü öğleden sonra dönüş yoluna kadar günlük güneşlik olan hava yola çıkacağımız sırada bir bozdu ki silecekler yağmurun hızına yetişemz hale geldi.. maşallah bu sene ne rahmetli, ne bereketli oldu.. babam her zamanki gibi dönüş yolu için bir gezi planı ayarlamış.. yakınlarda bir velî mevcutsa yolunu illa oradan geçirir..

5 arabalık konvoyumuzla göynük üzerinden, dönüş yoluna çıktık.. yerler-yurtlar-yollar geçmişi anımsattı bana.. doğa otel- göynük- akşemseddin- kar-soğuk- kule- çubuk gölü- opet- vs. vs..

"dürümcü memo" da içilen sıcak çorba ve enfes dürümü dönüş yolunun açlığını bastırdı, yorgunluğunu hafifletti.. yeri gelmişken "dürümcü memo"dan gayri güzel bir dürüm yediğimi hatırlamıyorum, bittabii yanında da bol köpüklü ayranı olacak..

yeme içme faslı açılmışken, geçenlerde gittiğim "döner.ci.ali.us.ta"dan söz etmeden geçemeyeceğim.. gerçekten çok lezzetli döneri var, yumuşacık.. fakat 2 katlı devasa büyüklükteki yerinin hıncahınç dolu olması beni en çok şaşırtan şeydi.. pazarda el arabasında döner satarken, namını bir duyurmuş pir duyurmuş ki maltepedeki bu lüks mekanı geçen ramazan sonrası açmış.. ramazan ayında kapalı olurmuş..
do.biş.ko'da birisi de:" burası bizim kucukken arabada döner satan adamın yeridir. eskiden olduğu gibi dönerleri çok lezizdır bizim pederin arkadasıdır ali bey iyi bir adamdır. anadolu yakasında döner yenecek yer buradan baska bilmiyorum." demiş.. zamanında el arabasında döner satarken, yakınındaki camiye Kur'an okumaya gelen çocuklara bedava ekmek arası döner verirmiş.. onun hevesiyle camiye gittiğini söylemişti, birisi..

18 Mart 2009 Çarşamba

"-şoktayım
çıkınca
pek yakında
inşallah
gelicem!"

17 Şubat 2009 Salı

rahmet altında bir gezicik..

yazmaya üşenince haliyle pek çok şey birikyor. ondan mı şundan mı bahsedeyim derken kimi unutuluyor kimi kısaca geçiştiriliyor.. bugün mandalinlerde kahvaltıdaydım.. sohbetimiz esnasında konuların bloga yazılmış olması hasebiyle pek çok detayı hatırladığımıza, hatta hatırlayamadıklarımız için de "dur bakalım neymiş" deyişimize şahit olduk.. geçmişe dair herşeyi ânı ânına hatırlamak isterim, fakat malesef hafızam buna elverişli değil.. geçmişi net bir şekilde hatırlayanlara da hep hayran olmuşumdur..

bukadar girizgahtan sonra:

geçen pazar erken kalkmayı başarabilince blaog 'da görüp merakımı celbeden kandilliye düşürdük yolumuzu, hayati'yle.. gezmek için açıkçası çok keyifli bir gün değildi.. başta çiseleyen sonra hızını artıran yağmur eşlik etti, bize.. ve adım başı köpekler.. öyle ki bir tanesinden önce kaçmak sonra da kovalamak durumunda kaldık :)

ilk olarak sahile indik.. hayati fotoğraf çekerken ben denizin insanın içini ferahlatan kokusuyla birlikte dalgaların sesini, martıların sürü halinde denizin üzerine iniş-kalkışlarını izledim.. yağmurun altında uzun uzun bekleyişlerden sıkılmadan-üşenmeden balık tutan insanları seyrettim.. böyle yağmurlu zamanlarda hava almaya çıkmış yada piknik için yayılmış insanlar olmadığı için sahillerdeki sakinlik daha çok hoşuma gidiyor.. ki bu arada babamla-erkek kardeşimin bir yakınımızın ısrarıyla açıldıkları denizden hiç balık tutamadıkları için palamut satın alıp gelerek bizi kandırdıkları günü anımsadım.. tabi annem kandı mı bilmem de ben kanmıştım, daha küçüktüm de ondan :)

sahilde -sıcağı sıcağına yazsam hatırlayacağım- bir cafe var.. "suna abla" mıydı "suna'nın yeri" miydi, ki bambaşka bir isim de olabilir;) öyle bir cafede kahvaltı yapmaya niyetlenip yetersiz olabileceğini düşünüp vaz geçtik.. rotamız kandilli yokuşuydu.. tarihi dokusu korunmuş evler, belki o biçimde inşa edilmiş yenileri de olabilir, tarihi bir zaman diliminde dolaşıyormuş hissi veriyor, insana... tam benlik :)

yağmurdan mütevellit fazla fotoğraf çekemedik.. yol üstü, bir taraftan tarihi bir evi alıp içinde oturmanın hayalini kurarken diğer taraftan da restorasyonunun her santiminin tıpatıp aynı olması zorunluluğundan dolayı çok pahalıya mal olduğunu ve bunun ancak gerçekten hayal olarak kalabileceğini konuştuk.. yine de neden olmasın, Allah verir belki,inşallah demeyi ihmal etmedik ;) kulübemsi evlerde bile bir zerafet vardı.. kimi çiçeklerle, kimi oymalarla, kimi renklerle süslenmişti.. güzel olan da bir bakıma buydu aslında.. gidebildiğimiz son nokta çabuk yorulduğum için trt'nin "7 numara" dizisinin çekildiği ev olabildi ancak..

yokuşun çıkışı kadar inişi de zor.. zor zahmet indik, ve ben açlıktan bayılmadan önce dönüş yolu üzerindeki "alperenler" isimli yere uğradık.. yaz vakti bir kez daha gittiğimizde yediğimiz şeyler fena gelmemişti.. fakat bu seferde aldığımız yanmaktan kapkara olmuş bir tava içinde getirdikleri menemen tek kelimeyle berbattı.. diğer şeylerin sunumu da bir o kadar.. en azından kimseciklere orayı tavsiye etmem:) menemen deyince, "antiparantez;)" değil "antrparantez" fethipaşa'da yediğimiz çok güzeldi..

son söz: bahsedilebilecek daha çok detay çıkar, ama buna ne can dayanır ne canan.. şu küçük gezi sayesinde, önceleri kandilli deyince zihnimde deprem çağrışırken, şimdilerde kandilli bambaşka şeyler anımsatıyor.. yine yeniden güzel bir havada kandilliye gitmek, geçen seferde görmek nasip olmayan "namazgah"ı da görebilmek ve heryerini bol bol fotoğraflamak istiyorum.. inşallah



ve; şiirsiz olmaz:
GECE
Kandilli yüzerken uykularda,
Mehtabi sürükledik sularda.
Bir yoldu parildayan gümüşten
Gittik bahs açmadik dönüşten.
Hülya tepeler, hayal ağaclar...
Durgun suda dinlenen yamaçlar...
Mevsim sonu öyle bir zaman ki,
Gâip bir musikiydi sanki.
Gitmiş, kaybolmuşuz uzakta,
Rü`ya sona ermeden şafakta.
"yahya kemal beyatlı"